18 Ağustos 2012 Cumartesi

Doğal Afet

Doğal afet, büyük oranda veya tamamen insanların kontrolü dışında gerçekleşen, mal ve can kaybına neden olabilecek tehlikeli ve genellikle büyük çaplı olay. Afetin ilk özelliği doğal olması, ikincisi can ve mal kaybına neden olması bir diğeri çok kısa zamanda meydana gelmesi ve son olarak da başladıktan sonra insanlar tarafından engellenememesidir. Bazı afetlerin yeryüzünün nerelerinde daha çok olduğu bilinmektedir. Örneğin deprem, heyelan, çığ, sel, donma gibi bazı afetlerin sonuçları depremde olduğu gibi doğrudan ve hemen ortaya çıkar. Ama kuraklıkta olduğu gibi bazılarının sonuçları ise uzun bir zaman sonra ve dolaylı olarak görülür.

Türleri

Bunlar doğrudan doğruya kaynağını yer kabuğu ya da yerin derinliklerinden alan doğal afetlerdir.

Meteorolojik kökenliler

10 Ağustos 2012 Cuma

Sel


DSİ XI. Bölge Taşkın Konferansı, 19 – 20 Haziran 2008, Edirne

Sel Risk Yönetimi*


Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU
İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği ve
Afet Yönetim Uyg-Ar Merkezi, 34469, Maslak,
İstanbul. kadioglu@itu.edu.tr, Tel: 0532 370 52 63

ÖZET


Seller,  neden oldukları afetler ile  birçok yaşamı tehlikeye atıp ağır ekonomik kayıplara yol
açarak toplumlarda büyük facialara/üzüntülere yol açar. Bunlar doğal olaylardır fakat doğru
önlemlerle oluşma ihtimalleri ve yaratacakları etkiler azaltılabilir. Ekonomik ve sosyal
zararları yanında seller ciddi çevresel sonuçlar da doğurabilir. Örneğin, büyük miktarda toksik,
vb. kimyasalların bulunduğu tesisleri sel basabilir veya sulak alanlar yok olabilir. Gelecekte
Türkiye‟de  de  büyük bir sel yaşanarak  daha fazla can kaybı ve  ekonomik zarar görülmesi
muhtemeldir. Gelecekteki olası sellerin oluşturduğu riskler hakkında öncelikle daha fazla
bilgiye ihtiyaç vardır. Küresel iklim değişimi, arazi kullanımındaki değişimler gibi birçok
faktör sel riskinin gelecekte nasıl olacağını ve  bu  risklerin ne kadar iyi yönetilebileceğini
etkileyecektir.

Kutup Işıkları





Kutup ışıkları veya Aurora BorealisKutup bölgelerinde gökyüzünde görülen, dünyanın manyetik alanı ile Güneş'ten gelen yüklü parçacıkların etkileşimi sonuncu ortaya çıkan doğal ışımalardır.

Aurora kelimesi Roma Şafak Tanrıçası’nın isminden gelmektedir. Boreas’da Yunanca'da kuzey rüzgarına Pierre Gassendi tarafından 1621'de verilen isimdir. Cree halkı bu ilginç olaya Ruhların Dansı adını vermişler. Avrupa'da orta çağlarda auroraların Tanrıdan işaretler olduğuna inanılırmış. (Wilfried Schröder, Das Phänomen des Polarlichts, Darmstadt 1984).

Bu ışımalar, genellikle geceleri gözlemlenir, ağırlıklı olarak iyonosfer’de meydana gelir. Kutup aurorası veya kutup ışıkları olarak da anılır. Bu olgu yaygın olarak 60 ve 72 derece kuzey ve güney enlemleri arasında görünür, bu da arktik ve antarktik kutup dairelerinin içine düşer.

Kuzey enlemlerde bu etki aurora borealis(veya kuzey ışıkları) olarak adlandırılır. Aurora borealis'in görünme olasılığı, kuzey manyetik kutbuna yaklaştıkça artar. Manyetik kutbun yakınlarında oluşan auroralar tam 90 derece, fakat uzaktan kuzey ufkunu yeşilimsi bir parlaklıkla, bazen de güneş alışılmamış bir yönden doğuyormuş gibi soluk bir kırmızıyla aydınlatırlar. Aurora borealis sıklıkla gündönümlerinde oluşur.
Güney’deki oluşum, aurora australis(güney kutup ışıkları), benzer özelliklere sahiptir. Ancak Antartika’da, Güney Amerika’da ve Avustralya’da daha yüksek enlemlerden görülebilir. Australis anlamı ‘güneyin’ olan Latince bir kelimedir.
Auroralar bütün dünyadan ve diğer gezegenlerde de gözlemlenebilir. Daha uzun süreli karanlık ve manyetik alan dolayısıyla, kutuplara yakınlaştıkça daha çok görünür olurlar.

DÜNYADA GÖRÜLEN İKLİM ÇEŞİTLERİ


DÜNYADA GÖRÜLEN İKLİM TİPLERİ
 Dünya'nın hemen her bölgesinin kendine özgü bir  iklimi bulunmaktadır. Ancak, benzer iklim kuşaklarına sahip alanlar büyük iklim kuşakları  oluştururlar. Yüzlerce km2  lik sahaları  etkileyen büyük iklim gruplarına makroklima adı  verilmektedir.
Bununla birlikte, makro klima alanlarında bazen öyle yerler vardır  ki, buralarda görülen iklim özellikleri içinde bulundukları kuşaktan tamamen farklıdır. Makro klimalariçerisinde bölgesel farklılıklar gösteren, özel koşullu küçük iklim alanlarına damikroklima denilmektedir.
İklimler sıcak, ılıman ve soğuk  olmak  üzere üç guruba ayrılabilir. İklimlerinsınıflandırılmasında sıcaklık, yağış miktarı, yağış rejimi ve yağış - buharlaşma ilişkisi gibi ölçütler kullanılır. Şimdi, yeryüzündeki büyük iklimleri, bu iklimlerin özelliklerini ve  bu iklimlere uyum sağlamış bitki örtülerini inceleyelim.

7 Ağustos 2012 Salı

AFRİKA & VAHŞİ HAYVANLAR










Yanardağlar Ve Yanardağ Oluşumu Videosu

                   
http://i.milliyet.com.tr/GaleriHaber/2009/07/21/fft20_mf322182.Jpeg
Yanardağlar, yeraltındaki ergimiş kayaların, kaya parçacıklarının ve gazların yerkabuğundaki açıklıklardan püskürdüğü oluşumlardır. Art arda olan püskürmeler sonucunda maddelerin üst üste yığılmasıyla ortaya çıkan yükseltiler de aynı biçimde adlandırılır. Yüzeye çıkan ergimiş durumdaki maddeler zamanla katılaşarak volkanik kayaları oluşturur. Depremler gibi yanardağların da çoğu levha sınırlarına yakın yerlerde bulunur. Öte yandan, nasıl ki levha sınırlarına uzak yerlerde zaman zaman deprem oluyorsa, bazı yanardağlar da levhaların iç bölümlerinde bulunur.
Magma
Magma, ergimiş durumdaki değişik mineraller ve bazı mineral kristallerden oluşan lapa benzeri, yoğun bir sıvıdır. Kıvamı, su ve buz kristalleri içeren yarı erimiş durumdaki kar gibidir. Magmada ayrıca su ve sıvı haldeki gazlar bulunur. Bilim adamları, magmanın büyük çoğunluğunun astenosferde bulunmakla birlikte bir bölümünün de alt mantonun bazı bölgelerinden geldiğini düşünüyorlar.
Yanardağ püskürmeleri
Magmanın yerkabuğundan yükselerek yüzeye çıkmasına yanardağ püskürmesi adı verilir. Bir yanardağ, magmanın ilk kez yeryüzüne çıkmasıyla oluşur. Yanardağ bir kez oluştuktan sonra yeraltından magma geldiği sürece püskürmeler devam eder. İki püskürme arasında onlarca, yüzlerce hatta binlerce yıl geçebilir.
Astenosferdeki magma, ancak yeterince büyük bir ‘kabarcık’ oluşturacak biçimde biriktiği zaman litosfere doğru yükselir. Magmanın yükselmesine yol açan süreç, bozuk bir musluktan suyun damlamasına benzer. Bozuk bir muslukta su sürekli biçimde birikir fakat damla halinde düşmesi ancak yeterli ağırlığa ulaşması ile gerçekleşir. Magma da yeraltında yeterli ölçüde biriktiğinde ve yoğunluğu çevresindeki kaya kütlelerinden daha düşük olduğunda yukarı doğru çıkmaya başlar. Çoğu yanardağın altında magmanın biriktiği bir magma odası vardır. Püskürme sırasında yüzeye çıkan magma lav adını alır.